ON İKİ AY DİNİN İŞÇİLERİ


536 Görüntüleme

Son yaşadığımız felaket dolu günlerden sonra daha çok idrak ettik ki bir evi ayakta tutan kolonlarıdır. Bir ev kolonları kadar güçlüdür. Malzemeler gerektiği kadar kuralına göre kullanılmazsa evler en hafif sarsıntıda yerle bir olmaya mahkumdur.
İnsan vücudunu ise ayakta tutan iskelettir. Eğer iskeletimiz olmazsa ayakta duramayız. Dinimiz de tıpkı bunlar gibi beş temel esas üzerine inşa edilmiştir. Bizlere sayılı gün emanet olarak verilen bu iskeleti manevi anlamda ayakta daha güçlü yapan ise işte bu beş temel esasta saklıdır. Birinden birini ihmal etmeye kalkışırsak şayet hafızalarımızda  kabus haline dönüşen o binalar gibi en hafif sarsıntıda yıkılmaya maruz kalırız.
    Geçtiğimiz günlerde bu beş temel esasın birini Ramazan ayı vesilesiyle yerine getirdik Allah’ım kabul etsin. Ramazan ‘temizlenmek’ anlamı taşıdığı gibi bizlerde özümüzde temizlendik kötü düşüncelerden, hatalarımızdan, kusurlarımızdan. Bağışlayıcı ay olması sebebiyle arındık tüm günahlarımızdan bağışlanma diledik. Barış ayı olması sebebiyle dargınlıklarımızı bir kenara bırakıp kendimizi  yeniden gözden geçirdik. Birleştirici ay olması sebebiyle sofralarımızı paylaştık. Aynı ekmeğin başında buluştuk ve birlik duygumuzu tazeledik. Empati yeteneğini yaşayarak pekiştirdik anladık mazlumun, yoksulun, pencere kenarında bekleyen yetim çocuğun halinden. Kalp kırmakta en çekimser olduğumuz dönemi yaşadık. Hep birlikte aynı dualarda buluştuk, bir olduk. Ramazan ayının sonunda ise manevi anlamda daha olgun hale geldik. Manevi hazzı doyasıya yaşadığımız, birlik, beraberlik, kardeşlik, empati gibi bir çok değeri aynı anda yaşadığımız bir Ramazan ayını daha ardımızda bıraktık. Her Ramazan bitiminde Üstad Necip Fazıl KISAKÜREK’ in hep aynı sözü ruhumda dolaşıyor o ne güzel ifade eder  "Namaz camiden çıkınca, Hac Mekke'den dönünce, Ramazan Oruç bitince başlar." diye. Bizleri eğiten yüksek  dereceli okuldur ramazan. Sonuna geldiğimizi zannettiğimiz bu ay üstadımıza göre esas vazifelerimiz şimdi başlıyor. Çünkü biz inanan insanlar için her şeyin mübah sayıldığı herhangi bir tatil ayımız yok. On iki ay bu dinin işçileriyiz. Bu bir ayda gösterdiğimiz tüm hassasiyetler, duyarlılıklar, suç işleme oranının en aza indiği bu ay gibi, kalan on bir ayda da yine; yerine getirmek, kötülükten sakınmak, iyilikte yarışmak, mazlumun, yoksulun, saçının okşanmasını bekleyen yetim çocukların yüzünde tebessüm olmak her zaman önceliğimiz olmalı. Hayırlı amellerde devamlılık, yani istikrar esastır. Bildiğimiz gibi başarı, belirli bir disiplin içinde devamlı çalışmakla elde edilebilmektedir. Su devamlı damlamakla mermeri deler, sıhhat muntazam ve ölçülü alınan gıdalarla korunabilmektedir. Aynı bunlar gibi manevi hazza ulaşmakta süreklilik ister. Şanlı peygamberimizin tavsiyeleri doğrultusunda iyi işlerin devamlılığının sürdürülmesi ve kötü işlerin terk edilmesini sadece belirli aylara,  günlere saat ve dakikalarla sınırlı olmayıp bütün hayatımızı kapsayacak zamana uygun görmüştür. İnsan, beden ve ruhtan müteşekkil bir varlıktır. Bedenimizin sürekli yeme içme ihtiyacı olduğu gibi, ruhumuzun da sürekli manevi hazzın doyurulmasına ihtiyacı vardır. Kur’ an-ı Kerim de “Dünyadan göç edinceye kadar Rabbine kulluk etmeyle devam et” buyurmaktadır. Göç edinceye kadar devamlı yapılan güzel işler akıllı insanın aynı zamanda avantajıdır, iskeletimizin kolonlarını daha dayanaklı hale getirir. Başa gelebilecek herhangi bir sarsıntılı olayda koruyucu kalkandır. Bu davranışlar bizleri manevi anlamda beslediği gibi Allah katında daha sevimli hale getirir. Dolayısıyla sahip olduğumuz değerleri koruyabilmek,  sorumluluklarımız, duyarlılıklarımız, ibadetlerimiz, empati önceliğimiz sadece Ramazan ayına mahsus değildir. Bunlar mevsimi geçince çıkarılıp bir kenara bırakılan elbiseler değildir sürdürülmek durumundadır. 
    Elimden geldiğince çevremdeki güzel insanların destekleriyle bir olup yılın her döneminde yetim çocuklarımızla yemek buluşmaları gerçekleştiriyorum. Buluşup yemek yiyoruz ardından sohbetler ediyoruz, oyunlar oynuyoruz, boyamalar yapıyoruz. Çoğu zaman anlattıkları, şahit olduklarım gözlerimden tuzlu su getirse de, etkisinden uzun süre çıkamasamda onlarla unutamayacağım zaman geçiriyorum. Bana öyle ders olmuştu ki çok önceki Ramazanlardan biri elime ulaşan desteklerle erzak, kıyafet artık neye ihtiyaç varsa aileleri tespit edip götürüyorum. Bir vesileyle daha önce görmediğim bir yetim çocuklu aileyle tanıştım. Bir gün çat kapı yemekleri aldım iftar saatinde zillerine bastım, evlerinin neye ihtiyacı olduğunu gözlemek niyetiyle girdim içeri. Ev tahmin ettiğim gibi çok zor durumdaydı. Aileyle yakından tanış oldum, eksik fazla olduğu için eve her gün bir maksatla girer oldum. Birinde kıyafet götürüyorum, birinde erzak, birinde ev eşyası diye diye evlerini mesken edindim. Bunları gerçekleştirirken babasını daha dünyaya gelmeden, anne karnında sekiz aylıkken kaybeden İbrahim beni sürekli uzaktan gözlemliyor. Bir gün yine evlerinde hayatımda elime almadığım, kendisiyle hiç tecrübem olmayan bir torna vidayla evin yeni eşyası kıyafet dolabını kurma stresi içindeyken İbrahim usul usul süzülerek geldi yanıma “Abla sen bize ramazandan sonrada gelecek misin? “ dedi. Elimde zaten uygunsuz duran torna vidayı bıraktım bu çocuk ne demek istiyoru çözmeye çalışıyorum zaten dolabı kurmayı başaramamışım stresim daha şiddetlendi. Her şeyi bıraktım sen dedim ne demek istiyorsun gel otur kucağıma biraz konuşalım. Süzülerek geldi “Biliyor musun abla dedi her oruç tuttuğumuz ay bizim eve yiyecekler gelir, yeni kıyafetlerim hep bu ay olur, hatta bu ay bana şeker, oyuncak bile alırlar. Sonra onları bir sonraki oruç tuttuğumuz aya kadar görmem “ dedi... Hayatımın tecrübesiydi duyduklarım. Küçücük çocuk bile kavramış Ramazandan Ramazana kul olanları, Ramazandan Ramazana yetim, yoksul, muhtaç gözetenleri. Çocuk haklı olarak önceden tecrübe ettiği gibi endişe ve korkuyla sürekliliği sorgulama ihtiyacı hissediyor. Yaşadığım bu örnekte de olduğu gibi mazlumun, yoksulun, Peygamber emaneti yetimin bizlere her zaman ihtiyacı var. Peygamberimizin “Az sadaka çok belayı def eder “ öğüdüyle elden geldiği kadar onların yanında her zaman varlığımızı her anlamda hissettirmeliyiz. 
     
    Bu satırlarımın ulaştığı güzel insanlar diliyorum ki hem ruhumuzun, hem kalbimizin manevi anlamda doyurabildiğimiz, on iki ayı Ramazan farkındalığıyla yaşayarak yaşattığımız, birliğin, kardeşliğin, umudun yeryüzüne tezahür ettiği nice günlerde yeniden sizlerle buluşmayı diliyorum.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *