KALP KIRAN


696 Görüntüleme

KALP KIRAN

    Bugün sizlerle hem bedeni hem ruhani alemimizin merkezini temsil eden organımız kalp hakkında konuşarak bir başlangıç yapayım istedim. 

    Kalbin vücudumuzda ki biyolojik anatomisinin önemini anlatmak için sanırım sayfalarca yazmam gerekir. Sizlerin de bildiği gibi kalbin hem dolaşım sistemimizin kan damarları yoluyla kan pompalaması açısından, hem pompalanan kan, besin ve oksijeni vücudun gerekli yerlerine taşıması açısından oldukça önemli görevleri vardır. En az bunun kadar önem teşkil eden ruhani dediğimiz alemde bir çok şeyi kalbimizde, ön sezimizle hissederiz. Her şeyi görmek için iki gözümüz yetersizdir, göremeyiz.  Çoğu kez kalben hissettiklerimizle harekete geçeriz. Güzel şeyler de sadece gözlerimizle görülecek nitelikte olan şeyler değildir.  Bu konuda Halil CİBRAN ‘ ın dile getirdiği  çok güzel tezi vardır der ki “Ağlarken, hayal kurarken ve kucaklaşırken gözümüzü yumarız. Çünkü hayatta güzel şeyleri gözümüzle görmeyiz, kalben hissederiz.” Ne ilginçtir ki vücudumuzdaki yeri, hacmi avucumuz kadar olan bir organ tüm duygularımıza hükmedebiliyor. Üçüncü göz olarak tabir edilen kalp gözü diye de bir şey vardır. Kalp gözü açık insanların göze ihtiyacı yoktur. Kalp aynı zamanda, Allah’ın her insana koyduğu bir mabet, içimizdeki ilahi kıvılcımın da mekanıdır. Beni çok sarsan bir hadis-i kudsidir: “Ben göklere ve yerlere sığamam ama kulumun kalbine sığarım.” diyor. Kalben her an konuşabildiğimiz, varlığını her an hissedebildiğimiz, orada en büyük mülke sahip yaratıcının olması olayı kalbimizi çok özel, çok kutsal kılıyor. Hal böyle olunca içinde onun olduğu bu kutsal organın incinmesi, birileri tarafından incintilmesi çok üzüyor. Belki sırf bu sebeple “Her şeyi kırmak caiz olur, kalp kırmak cinayettir.” der Nurettin TOPÇU. Kalp Allah' a komşudur. Bir kalbi kırmak özünde Allah'ın komşusunu incitmek demektir. Gönülleri incitmek, kalp kırmak güzel insanların tabiatına yakışmayan arızalı haldir. 
    Elimizden bir bardak yere düşse parçalansa geri getiremeyiz. Hadi diyelim şartları zorladık geri getirmek için dünyanın en iyi yapıştırıcısını bulduk, yapıştırdık eski halini alabilir mi? sızdırır, görüntüsü kirlenir. Ağacın bir dalını kırmışsak onun onarılması için koca bir kainatın seferber olmasına, ağacın kökünden gövdesine, havaya, suya, güneşe kadar çok şeyin bu konuda iş birliği yapmasına ihtiyaç duyulur. Elbisemiz yırtılsa hangi metotla dikersek dikelim dikiş izi olur, eski halini alamaz. Bir ayağımız,  bir kolumuz kırılsa haftalar içinde tedaviyle, zamanla eski halini alabilir bu tıbben mümkündür. Gel gelelim kalp kırıklığı için aynı şey söz konusu değildir. Bacak kırığının tedavisi vardır fakat kalp kırıklığının tıpta tedavisi yoktur. Kırılan bardağın parçaları bulunabilir fakat kalbimizden düşenin parçası bulunamaz. Bu saydıklarım ve nicesi gibi kırılan hiçbir şey eski halini alamaz bu listenin başı da kalptir. Bu nedenle diğerlerine değil de özellikle kalp kırmaya dinimiz bir bedel yüklemiştir. Biri eline balyozu alsa kutsal mabedimiz Kabe’ yi yıkmaya çalışsa onu linç ederiz. Aynı hassasiyeti insanlarla iletişim kurarken onları kırmamak için de hissetmeliyiz çünkü dinimizce birinin kalbini kırmak Kabe’ yi yetmiş defa yıkmaktan daha günah sayılmıştır. İçimizdeki bu mabet kalbimiz, yeryüzünde en kutsal mabetlerden ve tapınaklardan daha değerlidir. Bu yüzden bir insanın kalbini kırmak, dünyanın en kutsal mabetlerine zarar vermekten daha büyük bir günahtır. Bu ölçünün ağırlığın bilincinde, kırılan bir şey eski halini alamıyorsa o zaman kırmamak için daha titiz davranmalıyız. Bununla ilgili aklıma gelen anlamlı bir hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.
    Zamanın birinde bir adamın haylaz mı haylaz bir çocuğu varmış. Nasihat etmekten usanan baba çaresizlikle iki elini başının arasına alarak, bu çocukla ne yapacağım ben der dururmuş.  Çocuk hakkında her gün bir çok kişiden şikayet gelirmiş. Herkesin kalbini kırabilecek bir yolu bulabilme yeteneği edinen bu çocuğun adı arkadaş ortamında “kalp kıran“ olmuş.  Adam ne kadar nasihat etse işlemez olmuş. En sonunda konuşmanın faydasız olduğuna kanat getirerek, çocuğun kendi durumunu fark etmesi için daha farklı bir şeyler yapması gerektiğini düşünmüş. Uzun düşünceler sonucunda kare şeklinde büyük, düz, pürüzsüz bir tahta yapmış. Oğlunu çağırmış yanına ve lafı uzatmadan “her kalp kırdığında bu tahtaya bir çivi çakacaksın “ demiş. Oğlu “ kalp kıran” da kabul etmiş. Günler ilerlerken tahtaya bir gün üç, diğer bir gün beş, öteki gün yedi çivi çaka çaka koca tahta çok geçmeden doluvermiş. Oğlu kalp kıran eline aldığı tahta da bir çivi çakacak kadar bile yer kalmadığını görünce, uzun uzun “bunları ben mi yaptım “ der gibi bakakalmış. Utanarak babasının yanına gitmiş. Kızaran yüzüyle tahtayı göstererek, yer kalmadığını babasına göstermiş. Babası beklediği sonuçla karşılaştığı için şaşırmamış. Yüzüne bakamayan oğlunu yanına çekerek yeni bir görev vermek için konuşmaya başlamış;  “üzüldüğü görüyorum oğlum, şimdi kırdığın her kalpten özür diledikçe ve arkadaşların seni affettikçe bu tahtadan bir çivi sökeceksin”  demiş. Oğlu bunun bir telafisi olduğu için sevinmiş ve hemen göreve koyulmuş. Tek tek kırdığı her kalbi onarma çalışmaları yapmış. Telafi ettikçe tahtada ki çiviler bir bir eksilmiş. Uzun uğraşlar neticesinde çivilerle dolu olan tahta bom boş kalmış. Bu sefer hayreti daha da artmış. Tahta bom boş evet ama yüzeyi delik deşik olmuş. Çıkan sonuç yine bizim kalp kıranı mutlu etmemiş. Yüzeyi delik değişikliğinden ağır hasarlı hale gelen tahta parçasını almış yine babasının yanına varmış. Utangaçlığı daha da artmış söze girmiş;  “dediğini yaptım babacığım, fakat tahta bu şekilde kullanılmaz hale geldi, ben eski halini istiyorum “  demiş. Babası çocuğunun tam da istediği kıvama geldiğinin farkında olaraktan söze girmiş;  “bak oğul özünde nasıl bu bom boş tahta üzerine çaktığın çivilerle hasarlı hale geldiyse, kırdığın her kalpte de aynısı olur. Sen özür dilesen de ardında bıraktığın elindeki hasarlı tahta  gibi kalplerde delik deşik izler bırakır. Kırdığın hiçbir kalp eskisi gibi olamaz “ demiş. Bu öğreti kalp kırana yaşamının geri kalanı için büyük bir ders olmuş. 
    
    Bazen insanlar hikayemizde kalp kıran karakteri gibi ne yaptıklarının farkına varamayabiliyor. Aynı şey onlara yapılıncaya kadar birine ne kadar zarar verdiğini anlamıyorlar. Bunun için keşke mümkün olsa da bazı insanlara kalp kıranın bu tahtasından armağan edebilsek. Herkesin odasında, duvarında sık sık göz göze geldiği bu tahtadan bulunsa ve sözlerinin, davranışlarının, eleştirilerinin, daha tanımadan hakkımızda hüküm sürmelerin aslında nelere mal olduğunun, bunun büyük vebali ve telafisinin mümkün olmadığıyla  yüzleşmelerini sağlayabilsek. Kalbin kemiği yok diye kırılmaz sanmaktan, bu inanıştan vazgeçirsek onları. 
Kalbimizde bulunan kalbimizin sahibi Allah’ım en değerli mabedimiz kalbimizi kırılmaktan, kırmaktan da bizleri korusun. Sevgiler ama kalpten.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *