Erdoğan’ın Kritik Hüda-Par Hamlesinin Nedeni ve Muhalefetin İntiharı


3280 Görüntüleme

Türkiye’de siyaset kurumu ideolojiler üzerinden kurgulanmıştır ve bu kurgu bilhassa son 15-20 yıl içinde din ve din karşıtlığı zemininde yürütülmeye başlanmış,demokratik seçimler maalesef haç ve hilalin savaşı şeklinde acımasız bir propaganda alanına çekilmiştir. Zaten toplumda var olan Milliyetçilik ve İslamcılık ittifakı ise özellikle 2015 seçimlerinden sonraki süreçte AK Parti, Milliyetçi Hareket Partisi ve Büyük Birlik Partisi’nin birlikte tutum almasıyla ve daha sonra da Cumhur İttifakı olarak kamuoyu önüne çıkmasıyla kurumsal bir hüviyete bürünmüştür. Dolayısıyla muhalefetin seçim kazanması için bu bloğa oy veren seçmenlerin gönlüne ve zihnine dokunan bir dil, üslup, kampanya süreci ve en önemlisi doğru aday bulması gerekiyordu.

Peki, ne oldu? KemalKılıçdaroğlu her ne kadar CHP’yi dönüştürmek için ve muhafazakârlara ulaşmak için adım atmış olsa da geçmişte skandal ifadeleri bulunan bir genel başkanın bu güveni vermesi mümkün değildi. Kaldı ki partisindeki üst düzey pek çok isim de tıpkı kendisi gibi skandal ifadelerle CHP’ye zarar vermekten bir an olsun geri durmadılar. Son 8 yılda Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı çok yüksek düzeyde olan HDP’li seçmen ve diğer tarafta da yine Recep Tayyip Erdoğan karşıtlığı yükselen Milliyetçi-Muhafazakar seçmen grubu vardı. Ancak Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere gerek masanın liderleri gerekse CHP’nin üst düzey isimlerinin demeçleri sürekli HDP oylarını almak üzere kurgulanmıştı. Böylece Milliyetçi-Muhafazakâr seçmen grubunun muhalefete yakınlaşmasının önünde setler oluşturuldu. Buna rağmen son yıllarda ekonomik göstergeler, adalet ve liyakat talepleri, Ak Partili isimler hakkında ifşalar ve iddialar gibi biriken nedenlerle Erdoğan için çok zor bir seçim süreci başlıyordu. Bu da muhalefet kanadında kimi aday ilan edersek edelim bu seçimi kazanırız düşüncesi oluşturuyordu. Bu süreçte Cumhur İttifakı sürekli olarak Millet İttifakı’nı HDP ile birlikte olmakla, PKK ile birlikte hareket etmekle suçlarken muhalefet kanadı ise buna sürekli itiraz edip kendisini kamuoyuna anlatmaya çalışıyordu. Bu çaba muhalefet içinde milliyetçiliğin önemli isimlerinden Yavuz Ağıralioğlu gibi şahsiyet sahibi kişiler sayesinde az da olsa başarıya ulaşsa da toplam muhalefet bu konuda kendini aklama noktasında çok zorlanıyordu. Ancak önce masadaki kriz, daha sonra Kemal Kılıçdaroğlu tercihi ve bu tercihin neticesinde Yavuz Ağıralioğlu özelinde gördüğümüz Milliyetçi-Muhafazakâr muhaliflerin muhalefete küstüğü ve sırt çevirdiği bir sürecin kapısı aralandı.

Ancak yine de muhalefet seçimi kazanacağına inanmıştı ve eleştiren herkesi kriptoAKPli olmakla itham etmişti. Bu noktada en büyük ayıp ise kendi öz evladı Muharrem İnce’ye atılan iftiralar ve ithamlardı. Seçimi kazanmak için önüne çıkanları linç ederek ortadan kaldırma stratejisi izlemeye karar vermiş muhalefete karşı Erdoğan’ın bir siyasi hamle yapması gerekiyordu. Hüda-Par zaten Türkiye genelinde 200.000 oyu bile olmayan ve zaten cumhurbaşkanlığı yarışında geçmişte de Erdoğan’a destek veren bir partiydi. Neden Hüda-Par’ı ittifaka dâhil ederek ayağına sıktı soruları soruldu. Ancak Hüda-Par hamlesi bir tür tuzaktı. Satranç oyuncuları bilir bazen daha kazançlı bir pozisyon almak için önemli bir taşınızı feda edersiniz. Daha sonra oluşan pozisyonda da daha kazançlı pozisyona geçebilirsiniz.

Erdoğan’ın Hüda-Par hamlesinin arka planında Millet İttifakı’nın HDP ile yani Yeşil-Sol ile yaptığı ittifakı itiraf ettirme stratejisi vardı. Öncesinde siz HDP ile ittifaktasınız söylemlerine itiraz eden muhalefet, Erdoğan’ın Hüda-Par hamlesinden sonra “siz HDP ile ittifaksınız” söylemine “siz de Hüda-Par ile ittifaktasınız” diye karşılık vermeye başladı. Yani Millet İttifakı bu şekilde cevap vermeye başladığında Erdoğan’ın istediği noktaya gelmiş oldu. Zaten seçimde Yeşil-Sol Parti Kemal Kılıçdaroğlu lehine aday çıkarmamıştı. Artık millet ittifakı üyeleri de Yeşil-Sol ile ittifak değiliz iddiası yerine siz de Hüda-Par ile ittifaksınız diyerek zımnen bu ittifak iddialarını da kabullendi. Muhalefet için seçimin kaybedilme kavşağının verildiği nokta burada başlıyor. Çünkü Hüda-Par muhafazakâr kitlelerin gözünde 2000’lerin başında silah bırakmış, dernek haline gelmiş ve 2010’lu yıllarda ise siyasete atılmış bir yapı. Dolayısıyla HDP’ye yönelik “terörü lanetle, şiddeti savunanları lanetle ve siyasetini öyle yap” çağrıları meşhurdur. Hüda-Par zaten bu çağrılara gerek kalmadan 2000li yılların başından beri şiddetle arasına mesafe koymuştu. Dolayısıyla muhalefetin milliyetçi-muhafazakâr seçmene bakın Cumhur İttifakı’nda Hüda-Par var şeklindeki propagandasının oy tercihlerine etki edecek bir kıymeti yoktu. Ancak Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’na yönelttiği ithamlar artık Millet İttifakı cephesinde ısrarla reddedilmiyordu. İşte kritik Hüda-Par hamlesi satrançta kale feda edip devamında oluşan pozisyonda vezir almaya ya da mat etmeye benzemektedir. Bu siyasi kampanya sürecinde yanlış hamle olarak algılanan ve küçük görülen adımların ne kadar önemli olduğunu ve siyasette 2+2’nin her zaman 4 etmediğini anlamamıza ışık tutan bir örnek olarak Türk Siyasal Hayatı derslerine konu olacak bir örnek teşkil etmektedir.

Recep Tayyip Erdoğan’ın önceki zaferlerinde dile getirdiği “Biz seçimi sandıktan önce zihinlerde ve gönüllerde kazandık” ifadesinin dikkatle üzerinde durulmalıdır. Kendisinden uzaklaşan kitlelerin zihninde ve gönlünde karşı bloğa sempati oluşturacak alanları yok etmek ve antipati oluşturacak alanları genişletmenin neticesinde seçmen sandığa gittiğinde yeniden eski yerine dönmektedir. Çünkü Erdoğan seçimi teröre mesafelilik ve milli güvenlik konularında milli duruş alanından çıkarmamak için büyük çaba sarf etti. Kemal Kılıçdaroğlu ve ekibi ne zaman ekonomik bir vaatte bulunsa Erdoğan da bu vaatlerde bulundu ve bazen vaat etmek yerine doğrudan yerine getirdi. Böylece muhalefet ekonomik vaatleri kampanya sürecinin lokomotifi haline getiremedi ve Erdoğan’ın satranç tahtasında istediği pozisyonda oynamak zorunda kaldı.

Muhalefetin tek yanlışı elbette Hüda-Par tuzağına düşmek değildi. En başta aday tercihi yanlıştı. 13 yıl boyunca skandal ifadelerle yediden yetmişe herkesin dalga geçtiği, herkesin nefret ettiği, CHP seçmenine bile cumhurbaşkanı adayımız kim olmalı şeklinde anket yapılsa en az tercih edilen ismin cumhurbaşkanı adayı yapılması seçimdeki en büyük hataydı. Bu hatanın da önemli sebepleri var. Güven vermeyen ve geçmişte skandal demeçleri bulunan bir isim olmasının yanı sıra kimsenin dikkat etmediği önemli bir husus bulunmaktadır. Bu da Türk toplumunun kalıplaşmış yargıları ve Türk toplumunda lider algısıdır. Bir kişinin belagati, hitabeti, kıvrak zekâsı, beden dili, vurguları ve hatta kaşı, gözü, kulağı bile önemlidir. Kemal Kılıçdaroğlu konuştuğunda kendisini kitlelere dinlettirebilen bir aday değildir. Cümle vurguları yanlış yerdedir. Tiratları zayıftır. Sert sorulara kıvrak bir zekâ ile yanıt verebilme kapasitesi düşüktür. Kılıçdaroğlu’nun fiziksel görünümü Türk milletine devlet dairesine gittiğinde işini yapamayan, bilgisayar kullanmayı bile beceremeyen emekliliği gelmiş memurları hatırlatmaktadır. Bu ifadeler belki komik veya basit bir analiz gibi gelebilir ancak iletişimin %75’ini beden dili ve kalıplaşmış yargılarımız oluşturmaktadır. Dolayısıyla 76 yaşına gelmiş, sürekli konuşmalarında ağır gaflar yapan, vurgulu ve tirat atarak konuşmayı beceremeyen bir ismin adaylığı seçimin muhaliflerce kaybedilmesinin en temel gerekçesini oluşturmaktadır.

Muhalefetin seçimi kaybetmesinin temel sebepleri daha da uzatılabilir ancak bu yazının temel amacı Türk siyasal kültüründe iki konunun önemini ifade etmektir. Birincisi Türk toplumu kendisini büyük ölçüde milliyetçi ve muhafazakâr hissetmektedir ve bu sebeple teröre mesafe koymayan partilerle birlikte hareket etmek Türkiye’de seçim kazanmanın önünde en büyük engeldir. Bu sebeple Hüda-Par hamlesinin HDP ile olan ittifakın itirafı ve gardın düşmesi açısından kritik önemde olduğu anlatılmak istenmiştir. İkincisi ise Cumhurbaşkanı adayı hem milliyetçi ve muhafazakâr değerler için skandal demeçleri hiç olmayan ve beden dili ve hitabeti ile kendisini Anadolu kitlelerine dinletebilen bir aday olması gerekmektedir. Ancak tercih edilen aday bu özelliklerden fersah fersah uzaktır.

 

Son olarak başka önemli bir hususta içimizi yakan bir konuya değinmekte fayda var. Deprem bölgesinde çıkan oy oranları sonrası gelen tepkiler hepimizi çok üzmüştür. Bu ülke insanı oy uğruna insanlıktan bu kadar uzaklaşmamalıydı. Bu konuda da önemli birkaç hususu belirterek yazıyı noktalamak istiyorum. Birincisi depremin olduğu ilk günden itibaren insanlar deprem bölgesinde dini grupların ve derneklerin çalışmalarını gördüler. Zor günümüzde yanımızda bunlar var dediler. Her ne kadar dindar ya da sekülerfark etmeksizin tüm halkımız tek yürek destek olsa da deprem bölgesinde sahada olan 10 kurumdan 9’u dini gruplardı. Bu sebepledeprem bölgesindeki insanların oy tercihinin değişmemesinde etkili olan faktörlerden birinin bu olduğu kanaati uyandı. İkincisi deprem konutları konusunda Kılıçdaroğlu’nun vaatleri deprem bölgesinde hayalperest bulundu. Kılıçdaroğlu konutları ücretsiz vereceğim vaadi bölgedeki halkta tedirginlik uyandırdı çünkü insanlar pek çok vaadini abartılı bulduğu gibi bu vaadini abartılı buldular. Evlerimiz yapılmaz korkusu da muhalefete yönelebilecek oyların yeniden Erdoğan’a dönmesinde önemli bir etki yarattı.Hülasa topluma güven vermekten ve yanında olmaktan uzak bir kampanya süreci yürütürseniz ve seçim sonuçlarından sonra toplumu aşağılamaya devam eden bir üslup benimserseniz bu ülkede seçim kazanmanız mümkün değildir.

 

 

 

Yazar

ARŞ. GÖR. FATİH TEKİN

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *