AĞAÇLAR YEŞİL DE AÇARMIŞ


787 Görüntüleme

Bu yazımı sizlere Erkilet / Çevril köyü bahçemizdeki bir ağacın altından yazıyorum. 
İlk kez bir yazımı masa başından değil bir ağaç altından yazarak bir ilke imza atıyorum.
    Son dönemlerde hafızalarımızdan silinmeyecek ne çok şey yaşadık. Bunların en tazesi aylar öncesi onca koca şehri saniyeler içinde tuz buz  eden, binlerce kardeşimizi acı bir şekilde kaybettiğimiz depremlerdi. Bu depremlerden Kayseri de büyük ölçüde etkilenmişti. Koca koca sitelere sığamayanlar kervanına katılıp, deprem sürecinin bir kısmını bağ evinde geçirmiştim. O günlerin hava şartları da maalesef ne kadar olumsuzdu. Bir gün yine bağ evinde nasıl kar yağıyor ve ben eve asla giremiyorum. Bahçe de bir ağacın altında psikolojik anlamda dolmanın da vermiş olduğu etkiyle gözlerimden tuzlu suların akmasına engel olamadım. Kendimi bu denli çıkmaz sokakta hissettiğim, çaresizlik hissini  iliklerime kadar bu kadar sert yaşadığım anlar çok değildir. Eninde sonunda bir yol bulabilenlerdenim. Her zamanki gibi bildiğim tüm duaları okudum. Kalben biraz rahatlıyorum, kendimi zar zor eve girmeye ikna ediyorum yeni bir depremle tekrar o ağacın altına sığınırken buluyorum kendimi. Bir gün yine o ağacın altında sinirlerim artık o kadar zor durumda ki sabır kotam dolmuş. Hayatı saniyeler içinde son bulan insanları, milyonlarca yakınını kaybeden insanları, önümüzdeki belirsizlik şelalesi çeken şehirler dolusu acı çeken insanları tek tek düşünüp empati yapınca psikolojim gözler önünde adeta can çekişiyor ve ben müdahele edemez hale gelmiştim. Kendini nasıl teselli edeceğini bilememek çok üzücü. O gün üzeri karlarla dolu dallardan üzerime dökülen karlara umutsuzlukla bakarak gayri ihtiyarı dedim ki “Bu ağaçlar yeşil de açar mı? Bahar yeniden gelir mi ülkeme? Acılar geçmese de hafifler mi? “
    Ve gün geldi kış bitti, üzeri karlarla dolu erimez sandığım ağaçların karı eridi. Üzerime dallarından karlar dökülen, o zamanlar imkansız olarak gördüğüm ağaçlar yeniden yeşerdi hatta meyve vermeye başladı, üzerinde kuşlar yaptıkları yuvalarında ailecek şarkı söyler oldu. Ben bugün yine aynı ağacın altında o zaman ki hissettiğim her şey film şeridi gibi hafızamda canlanırken sizlerle konuşuyorum. Bu ağacın altında verdiğim psikolojik savaş bana yeniden bir şeyleri hatırlama fırsatı verdi. Hep derim acı yaşarken insanı çaresiz bırakır fakat ardında insana bir okul dolusu kazanım elde ettirir. 
    Bizler başımıza genel olarak bir olay, bir imtihan, bir üzüntü geldiğinde o şeyin geçiciliğinden ziyade beynimiz kalıcı olduğu yönünde kendimizi ikna eder, vesvese verir. Buna inandırır. Hele ki aksilikler, talihsizlikler silsilesi peş peşe geldiyse tamam kaçış yoktur. Dünyanın en zor şeyi bir insanın kendisini ikna etmesidir, insan inandığı şeyi yapmaya meyillidir. Konuyla bağlantılı, ana problemimizi gözler önüne seren okuduğum bir kitapta şöyle diyordu: “Bizim mutsuz olmamızın tek sebebi içinde bulunduğumuz durumun hayat boyu devam edeceği düşüncesidir. Oysa ki dertler geçicidir. Gelirler biraz konaklayıp giderler. “ Bu alıntıdan daha iyi anlaşıldığı gibi bizlerin yapması gereken tek şey; başımıza gelen her talihsizlik, yaşadığımız her olumsuzluğun kalıcı olmadığına kendimizi ikna etmemiz gerektiği. Yaşadığım bu çıkmaz sokaklarda öğrendim ki dünyanın bin bir türlü hali var. Hiç hesap etmediğin, aklının ucuna gelmeyen şeyler bile gün geliyor imtihanın olabiliyor. Ve ben yeniden hatırladım ki insan yatırımı ne arsaya, ne bankaya, ne eve yapmalı insan en çok yatırımı kendine, kendi psikolojisine yapmalı. Zor günlerde elimizde sadece o kalıyor. Karanlık günlerde ne evin büyüklüğü ne banka kartının şişkinliği, ne de evin genişliği hiçbir şey bir anlam ifade etmiyor. Sağlam bir psikolojiyle olmazları oldurabiliriz, yapamam dediklerimizi yapabiliriz, aşılması zor dağları usul usul soluklanarak aşabiliriz. Çevremde kansere yakalanan, doktorların ay biçtikleri insanlar bile kendi motivasyonlarını kaybetmeyerek, psikolojilerini diri tutarak doktorları da hayrete düşürecek sonuçlar elde ederek hastalıklarını yendiler. Demek istediğim tek şey psikoloji, motivasyon, inanmışlık her şeydir. Kendimizi iyi günlere hazır ettiğimiz gibi kötü günlere karşıda hazır etmeliyiz. Allah kimseye baş edemeyeceği hiçbir imtihanı vermesin fakat ileride bizlerin neler bekliyor kim bilebilir? Yağmura karşı şemsiyesi olan korkusuzdur çünkü hazırdır. Bunun gibi kötü günlere karşı hazır bir psikoloji de her şeydir. Bedenimizi daha dinç tutabilmek için çeşitli gıdalar, takviyeler alırız. Bunda olduğu gibi psikolojimizin de ek gıdalara ihtiyacı vardır. Ruhumuz nelerden hoşlanıyorsa onu keşfedip belirli aralıklarla yapmalı, onu en güzel şekilde eğitmeli. Kendimize inanacak birinci kişi yine kendimiziz. Olumsuzluklara takılarak yaşamak, durmadan bunları dillendirmek iki kolunu ve iki bacağını kendi elleriyle keserek yola devam eden insana benzer. Yaşarsın ama eksik, öldürmez ama mutlu da yaşatmaz. Charlie Chaplin seyircilere bir şaka yapar ve herkes gülmeye başlar. Charlie aynı şakayı tekrar yapar ve bu sefer birkaç kişi güler. Aynı şakayı bir kez daha yapar ve bu sefer kimse gülmez. Sonra ders niteliğinde şu sözleri söyler: “Aynı şakaya defalarca gülemiyorsunuz. O zaman neden aynı şey için tekrar tekrar ağlıyorsunuz?” der . Yani hayatın her anının iyi gün, kötü gün olarak kabul edip yaşamalı. Geçmişte yaşadığımız tecrübelere sırtımızı dayayarak daima ileriye yürümeliyiz. Aynı şeylere üzülmeyi bırakmalıyız, bu bizi bir adım öteye götürmez. Aynı şeylere üzülmek kafamızın içinde aynı şarkıyı sürekli çalan, açık kalan bir uygulama gibidir bir süre sonra yorar. Geçmişimize dönüp baktığımızda hiçbir şeyin kalıcı olmadığını gözler önüne seriyor, endişelendiğimiz şeylerin bile.

    Gözleri şu an bu satırlara ulaşan güzel insanlar; toparlayacak olursam bizler bu hayat akışında teslimiyet duygusuyla başımıza gelen her şeyi ama her şeyi hayatımızın her alanında Allah’ a bırakmak, ona teslim olmak birinci vazifemiz olmalı. Yaralarımız var diye, imtihanımız ağır diye, durup durup kanayan yerlerimizi elimizle deşmek yerine yaralarımıza üfleyen bir yaratıcımız var diye sevinmeliyiz. O bizim düşen ya da darda kalan hiçbir kulunu yalnız bırakmayan tek yoldaşımız. Kimsenin olmadığı an bile hep bizimle olan, en zor anımızda bile kalbimize umut yerleştirenimiz. Dillendiremediğimiz her şeyi anlatmadan tek bilenimiz. Yapılan haksızlıkları görenimiz, hakkımızı gözetenimiz. O sırtını kendine dayamış olanların bahçesini çiçeklerle donatacak olanımız, tıpkı aylar önce karlarla dolu olan bu ağacın dallarını bugün çiceklendirdiği gibi.

Yazar

Ayşegül Emre

0 Yorum:

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi *